30 Mart 2024

"Maskeli balonun sahte yüzleri”

Nutka gelince “hakkı savunduğunu” iddia eden Akşener, farkında ya da değil, başkasının hakkına tecavüz ediyor.

Siyasi tarihimizin ibretlik kimliklerinden İYİ Parti Başkanı Meral Akşener bir yıl önce koşa koşa desteklediği Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’na büyük öfkeyle söylemediğini bırakmazken:

“Haksızlık gördüğümüz vakit kim olduğuna bakmaksızın hakkı savunanların, haksızlığa uğrayanların yanında kaya gibi durduk”.

Akşener Ankara’da bir iftarda hak, hukuk edebiyatı parçalarken...

Hemen aynı saatlerde...

İstanbul’da bir hukuk bürosu...

“İYİ Parti’nin TV’lerde gösterilen seçim reklam filminin yayından kaldırılması için mahkemeye başvurduğunu” açıklıyor.

Şu gerekçeyle:

“Yazar Murathan Mungan’ın hakkı çiğnenmiştir.”

Nutka gelince “hakkı savunduğunu” iddia eden Akşener, farkında ya da değil, başkasının hakkına tecavüz ediyor.

Murathan Mungan‘ın şiiri

İYİ Parti birkaç gündür TV’lerde “Maskeli Balonun Sahte Yüzleri” diye seçim için bir reklam filmi yayınlıyor.

Üç dakikalık filmde pek çok insan, yüzleri maskeli, bazıları pelerinli ayakta verilen ziyafette bir araya geliyor.

Filmde özetle şu sözlere yer veriliyor:   

“22 yıllık maskeli balonun sahte yüzleri.

(...)Milletin hakkını yerken hiç doymaz gözleri. Beslerler hep yalan sözleri.

(...)Söz konusu koltukları ise, herkesle uzlaşır elleri”.

Murathan Mungan’a ait bir şiirden alıntılar. Yeni Türkü Grubu’nun da bestelediği “Maskeli Balo” şarkısı.

Mahkemelik reklam

Şiiri kendisinden habersiz kullanılan Murathan Mungan açıklama yapıyor:

“Maskeli Balo adıyla bilinen şarkımın ruhunu, fikrini oluşturan dizelerimin bir siyasi parti tarafından rızam ve bilgim dışında kullanıldığını üzüntüyle öğrendim. Konuyla ilgili dava açılacağını duyurmak isterim”.

İlgili avukatlık bürosu da Mungan’ın sözlerini tamamlıyor:

“Reklamda iktibas sınırları aşılmış, (...) manevi haklara ve iktibas kurallarına aykırı olarak, eserin sahibine atıftan kaçınılmıştır.

Müvekkilin (Murathan Mungan’ı kastederek, y.d) doğal olarak kamuoyunda İYİ Parti ile mali ilişkisi bulunup bulunmadığı sorgulanmış, siyasi partiyle ilişkisi olduğu kanısını uyandıran işbu kullanıma dair tarafımızca derhal ihtiyati tedbir ile yayından kaldırma başvurusunda bulunulmuştur”.

Benzer olaya bilimde “intihal” deniyor. İntihal herhangi bir yazının bir bölümünü kaynak göstermeden ve izin almadan kullanmak anlamına geliyor.

Üniversitede bir çalışmada, örneğin doktora tezinde intihal tespit edildiğinde, onu yapan kişiye kırık not veriliyor, tezden çakıyor, hatta akademik kariyerin silinmesine kadar uzanıyor.

Bu kadar ciddi etik bir konu.

Bilinmeyen dil

Seçime giderken, çok başka bir olay.

Çeşitli zamanlarda, örneğin bütçe görüşmelerinde ya da denk gelen herhangi bir olayda, en son kırk gün önce 21 Şubat’ta yaşandığı gibi, “Uluslararası Anadili Gününde” Meclis’teki dil tartışması.

Böyle durumlarda DEM milletvekilleri Kürtçe konuşuyor.

Anadil Gününde de, Kürtçe konuşan milletvekillerinin mikrofonları kesiliyor, oturumu yöneten başkan ile bazı parti grup başkan vekilleri Kürtçeye itiraz ediyor, tutanaklara bilinmeyen dil diye geçiyor, o satırlar tutanaklarda boş bırakılıyor.

Kürtçe konuşuldu gerekçesiyle, sert tartışmalar birbirini izliyor.

Diyarbakır ve Batman

Kürtçe Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bilinmeyen dil.

Ama, seçim meydanlarında, hele de seçime çeyrek kala, Kürtçe bilinen dile dönüşüyor, hem de Türkiye’yi yönetenlerin ağzında.

Birkaç gün önce Tayyip Erdoğan Diyarbakır’daki seçim mitinginde konuşmaya başlıyor:

“Ser seran ser çavan.”

Bu Kürtçe sözün Türkçesi, “başım gözüm üstüne” imiş.

Erdoğan Diyarbakır’dan Batman’a geçiyor, yanında Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek var. Erdoğan’dan önce söz alan Şimşek öyle tek bir cümleyle değil, meydandaki halkı Kürtçe selamlıyor.

Kürtçe Meclis’te herhangi bir konuşmada bilinmeyen dil, oy istemeye gelince bilinen dil!..

Oyum elbette İmamoğlu’na

Yanlış hatırlamıyorsam, 80’li yıllardan itibaren seçim öncesinde kime oy vereceğini kendi yazısında ilk açıklayan gazeteci Metin Toker.

O sırada Milliyet’te yazıyor. Yazısının başlığı şöyle:  

“Benim Bir Oyum Hakında.”

Gazeteci olduğu için oyunu kime vereceğini açıklaması tartışmalara yol açıyor.

Sonraki yıllarda gazetecilerden gelen benzer açıklamaları artık kimse yadırgamıyor.

Yarınki seçim için çeşitli meslektaşlarım yazılarında oyunun rengini bildiriyor.

Yerel seçim de olsa, bu seçimde İstanbul başta, özellikle büyük illerde CHP adaylarının kazanması bütün Türkiye’yi belli ölçüde rahatlatacak, AKP’nin istediği gibi at oynatmasını frenleyecek sonuç yaratabilir.

O umutla yarın oyum elbette Ekrem İmamoğlu’na. 

Yalçın Doğan kimdir?

Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.

Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.

1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.

Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.

Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almancadan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.

Yazarın Diğer Yazıları

Kaderin cilvesi: Ezici asgari ücrette “dış güçlerin” rolü

Tek adam rejimine geçildiğinden bu yana, Türkiye herhangi bir alanda ne zaman tökezlese, Erdoğan’ın reçetesi hazır: “Dış güçler engelliyor.” Kendisine engel olarak gördüğü “dış güçler”, IMF’siyle, uluslararası kredi kuruluşularıyla asgari ücreti belirlemekte rol oynuyor. Onun deyimiyle, “dış güçler, yalancı çobanlar” devrede!

Bu karanlıkta Tuncer Bakırhan’ın “demokratik zemini müsait!..”

Orta Çağ benzeri, hiç olmadığı kadar karanlık, karanlık, karanlık günler!..

Acıklı bir güldürü: Asgari Ücret Komisyonu

Kendisine yakın sermaye gruplarının vergilerini defalarca siliyor, onlara defalarca teşvik armağan ediyor. Sildiği milyarlarca lirayı asgari ücretlilere aktarsa... Milyonlarca çalışan hiç böyle “acıklı bir güldürü” izlemek zorunda kalır mı?.

"
"